Henüz PKK terörünün, geçtiğimiz günlerde AKP hükümetiyle Pazarlık amaçlı terörünü Diyarbakır-Bingöl-Licede ağırlıklı olarak yaşamışken, Diyarbakırda askeri kışlada bile bir teröristin gönderdeki bayrağı indirme şokunu atlatamamışken, Musuldan da kötü haberler geldi.
. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) 2 Türkmeni katletmişti. Ardından IŞİDin Musul ve Tuzhurmatuyu ele geçirdiği ve 32 Türk Tır şoförünün ellerine geçtiğini duyup sarsıldık. 10 Haziran gecesi Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Musul Başkonsolosluğunda gerekli önlemlerin alındığını ve endişe edecek bir durum olmadığını söyledi. Ama 11 Haziranda Musul Başkonsolosluğunun da, 30u Özel Harekât personeli olmak üzere 48 kişiyle IŞİDin eline geçtiğini duyduk. Davutoğlunun yanlışlarına Suriyede, Mısırda, Irakın evveliyatında alışık olduğumuzdan, bir gece önceki güven verici ifadelerine inanmamıştık. Ama gerçeği duyunca gene de sarsıldık. Bu nasıl bir devlet yönetimi anlamak mümkün değil! Irak Türkmen Cephesi eski Ankara Temsilcisi Ahmet Muratlı telefonla katıldığı bir Tv kanalında, aslında IŞİDin Musulu ele geçirmesinin tesadüf olmadığını söyledi. Bu olaydan 5 gün önce Musul Valisi, ıslak imza ile IŞİDin Musula gelmek üzere olduğunu ilan ederek tedbir alınması için uyarıda bile bulunmuş. Ara ki Türk istihbaratı ve Dışişlerini bulasın. Bunu öğrenip de tedbir alsınlar. Zaten Irakla ilişkimizin bozulduğunu ilk kez 16 Aralık 2011de anladığımızda da böyle olmuştu. ABD çekilmiş, 1 gün sonra el-Maliki Hükümeti ilk notayı vermişti. Daha sonra ne oluyor demeye kalmadan Ocak 2012 ortalarında bir nota daha yedik ve kısa bir süre öncesine kadar stratejik ortak olduğumuz, 2009da birkaç kez ortak kabine toplantıları yaptığımız Irakla ilişkilerin bozulmakta olduğunu görememiştik. Çünkü MİT ve Dışişleri Bakanlığı uyuya kalmıştı. IŞİDin Musul seferi de böyle oldu. Aslında birkaç hafta önce bunun emareleri görüldü. Musul Başkonsolosu, geçtiği yolda kurulan bombalı araç tuzağından ucuz kurtulmuştu. Şimdi Musul Başkonsolosluğundaki rehine Türkler, rehine olarak tutulan Tır şoförleri ve Kerküke ilerlemesi halinde tehdit altında kalacak Irak Türklerinin (Türkmen) can ve mal güvenliği de tehlikede. 1926 Ankara Anlaşmasına göre her iki taraf da sınırın 2 yakasında diğer ülkeyi rahatsız eden asayiş, eşkıyalık vb konularda sükûneti sağlamakla görevlidir. Bu esastan hareketledir ki, Saddam Hüseyinin Irak kuzeyinde PKK terörü sebebiyle sağlayamaması üzerine, yapılan anlaşmayla Türk Silahlı Kuvvetleri bölgeye sık sık girebilmişti. Bugün ne yapılabilir? Elbette Türkiye, tek başına da hareket edebilirse de, Irak Merkezi Hükümetiyle, özellikle Barzaninin çıkarlarına uygun hareket edildiği için anlaşma zemini zorlaştırılmıştır. Ama BM Güvenlik Konseyinden bir karar çıkartılarak, ortak düşman teröre karşı ortak mücadele imkânı aranabilir. Suriye ve Ukrayna konusunda farklı düşünen Rusya ve Çin gibi BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri, kendileri için de tehdit olan el-Kaide uzantısı IŞİD konusunda veto hakkını kullanmayabilirler. BMden çatlak ses çıkması halinde NATO devreye sokulabilir. Çünkü Türk Başkonsolosluğu ve Türk Tır şoförlerinin rehin tutulmaları, küresel terör stratejisi gereği NATOnun, ittifak üyesi Türkiye yanında yer almasını gerektirmektedir. Türkiye, şayet BM ve NATO yerine tek başına müdahale kararı alırsa, el-Kaide ve uzantılarının hedefi haline de gelebilir. Teröristlerle fidye karşılığında rehine pazarlığı da yapılabilirse de, bunun sonu yoktur. IŞİDin yeni rehineler edinmesi için çanak tutulmuş olur. Son Söz: IŞİDin bu son Musul hareketi, Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur! denilircesine emarelerini göstere göstere gelmiş, ama Türk dışişleri ve istihbaratı uyumuştur. Şimdi Türkmen varlığının can ve mal güvenliği de tehdit altındadır. BM ve NATO gibi bölge dışı uluslararası kuruluşların desteğini almak zaruri olmuştur. Aksi halde ödenecek bedel daha ağır olabilir.
Prof.Dr. Celalettin Yavuz, cyavuz53@gmail.com,